Yazar : AhmetZekiTasgar Tarafından 7-08-2025, 17:41 Tarihinde Paylaşılmıştır !


1. Depresyonla Başa Çıkmada Bilişsel Davranışçı Terapi Teknikleri

Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), günümüzde depresyon tedavisi için etkili kabul edilen yaklaşımlardan biridir. Bu terapinin temelinde, bireyin düşünce ve davranış kalıplarını değiştirmeye yönelik stratejiler yer almaktadır. Kişilerin depresyon nedenleri arasında sıklıkla görülen olumsuz düşünce yapıları, BDT'nin odak noktasıdır. Terapi sürecinde, bireyin zihinsel süreçlerini fark etmesi ve değiştirmesi hedeflenir.

BDT seanslarında, günlük yaşamda karşılaşılan problemler ele alınır ve bu problemlerin çözümüne yönelik pratik beceriler üzerinde çalışılır. Bu süreçte, terapist ve danışan arasında güçlü bir işbirliği kurulur. Danışanlar, seanslar dışında da bu becerileri uygulayarak günlük hayatlarındaki zorlukları yönetir hale gelirler. Ayrıca, depresyon belirtileri azaltılması için düşünce kalıplarının nasıl dönüştürülebileceği konusunda danışanlar bilgilendirilir.

BDT Tekniklerinden Bazıları

  1. Gerçeklik Testi: Düşüncelerin doğruluğunu sorgulama.
  2. Bilişsel Yeniden Yapılandırma: Olumsuz düşünceleri olumluya çevirme.
  3. Maruz Kalma Terapisi: Korkulan durumlarla yüzleşme.

Sonuç olarak, bilişsel davranışçı terapi, depresyon gibi duygusal sıkıntılar karşısında etkili bir yönetim sağlayabilir. Bireylerin farkındalık kazanması ve duygusal iyilik haline ulaşması hedeflenir. Ancak, her bireyin tedaviye yanıtı farklı olabilir. Bu nedenle, kişiye özel yaklaşımlar geliştirmek önem arz eder.

2. Mindfulness Temelli Terapi: Farkındalığın Depresyon Üzerindeki Etkisi

Mindfulness temelli terapi, bir süredir depresyon ile başa çıkma stratejileri arasında yer alıyor. Bu yaklaşım, zihinsel süreçlerin farkında olmayı ve bu sayede duygusal dengemizi sağlamayı hedefler. Özellikle depresyon türleri ve şiddetleri üzerinde olumlu etkiler görülmektedir. Mindfulness, anı yaşama becerisi kazandırarak geçmiş pişmanlıkları veya gelecek kaygılarını azaltır. Bu da bireyin, stres ve depresyon belirtilerini hafifletmesine olanak tanır.

Depresyon ve anksiyete, genellikle bir arada görülen ruhsal bozukluklar olduğundan, mindfulness bu iki duruma da iyi gelebilir. Farkındalık pratikleriyle zihnimizdeki düşünce döngülerini kırarak, daha sakin ve dengeli bir zihin haline ulaşabiliriz. Fakat bunun etkinlik düzeyi, kişisel yaşantılar ve evrilen anlama biçimleri nedeniyle değişkenlik gösterebilir. Her bireyin kendine has bir mindfulness yolculuğu vardır ve bazen küçük ilerlemeler bile büyük rahatlamalar sağlayabilir.

Bu nedenle, mindfulness temelli terapi büyük bir dikkat ve sabır gerektirir; ancak uzun vadede depresyon semptomlarıyla baş etmede önemli bir yardımcı olabilir. Özetle, mindfulness hem günlük yaşamda hem de duygu durum bozukluklarıyla mücadelede hayati bir araçtır.

3. Kısa Süreli Psikodinamik Terapi ve Depresyon Yönetimi

Kısa süreli psikodinamik terapi, bireylerin ruhsal sorunlarını daha hızlı anlamalarına ve bu sorunlarla başa çıkmalarına yardımcı olan etkili bir yaklaşımdır. Özellikle depresyonun tedavisinde önemli rol oynar. Bu yöntem, genellikle bireyin geçmiş deneyimlerini ve bilinçdışında kalan duygularını keşfetmesine olanak tanır. Bu sayede, kişi farkında olmadığı içsel çatışmalarını çözerek mevcut duygusal zorluklarının üstesinden gelir. Yalnızca psikolojik değil, aynı zamanda sosyal ve biyolojik faktörler de depresyonun gelişiminde etkili olabilir. Ancak, psikodinamik yaklaşım aracılığıyla kişinin bilinçdışı süreçleri daha hızlı bir biçimde ortaya çıkarılabilir.

Bireyin yaşam öyküsündeki belirli anlar ve ilişkiler, depresyon hakkındaki farkındalığı artırabilir. Bu terapi türü, geçmiş ile şimdi arasında bağlantılar kurarak duygusal iyileşmeyi destekler. Peki, neden kısa süreli? Modern yaşamın hızlı temposu içinde insanlar, genellikle uzun süreli terapilere vakit ayıramaz. Kısa süreli psikodinamik terapi, bu noktada pratik bir çözüm sunar. Birkaç seans sonunda bile, bireyler kendilerini daha umutlu ve güçlü hissetmeye başlayabilir. Bu nedenle, depresyonun yönetiminde zaman zaman kısa bir süre yeterli olabilir. Ancak elbette ki, her bireyin süreci kendine özgüdür ve esnek bir yaklaşım gerektirir.

4. Şema Terapi ile Depresyonla Mücadele Yolları

Günümüzde depresyon, toplum genelinde yaygın olarak karşılaşılan psikolojik bir zorluktur. Bu karmaşık durumla başa çıkmada Şema Terapi etkili bir yaklaşım sunmaktadır. Özellikle uzun süreli olumsuz yaşam kalıplarının belirlenip dönüştürülmesinde kritik bir role sahiptir. Şema Terapi, bireyin erken dönemlerinde şekillenen ve depresyon gibi duygusal sorunlara yol açan psikolojik şemaları keşfetmeyi amaçlar.

Bu terapi sürecinde danışanlar, içinde bulundukları durumu daha derinlemesine anlama ve olumsuz şemaların yerine daha sağlıklı düşünce yapıları geliştirme fırsatı bulurlar. Özellikle kişisel farkındalık düzeyinin artırılması, depresyonu tetikleyen unsurların belirlenmesi açısından önemli bir süreçtir. Dolayısıyla birey, yalnızca içinde bulunduğu ruh halinin ötesine geçerek köklü değişimler sağlayabilir.

Şema Terapi Sürecinde İzlenebilecek Adımlar

  1. Öz farkındalık: Kendi duygusal tepkilerini tanımak.
  2. Kalıp değişikliği: Sağlıksız düşüncelerin alternatifleriyle yer değiştirilmesi.
  3. Davranışsal dönüşüm: Günlük yaşamda daha sağlıklı davranış yollarına yönelme.

Bu terapötik müdahale, bireyin bilinçli ve farkında bir şekilde, davranışsal değişikliklere yönelmesine yardımcı olur. Nihayetinde depresyonun etkilerini minimize ederek daha dengeli bir yaşam sürdürülmesine katkıda bulunur.

5. Depresyonda Bireysel ve Grup Terapilerinin Karşılaştırılması

Bireysel ve grup terapileri, depresyon tedavisinde önemli yaklaşımlar olarak kabul edilir. Her iki yöntem de farklı avantajlar sunar. Bireysel terapi, kişiye özgü sorunları derinlemesine ele alarak daha kişiselleştirilmiş bir yardım sağlar. Terapist ve danışan arasındaki güven ilişkisi, duyguların daha rahat ifade edilmesine olanak tanır. Özellikle içe kapanık bireyler için etkili olabilir.

Diğer yandan, grup terapisi, sosyal destek ve etkileşim olanakları sunar. Depresyondan muzdarip bireyler, benzer deneyimlere sahip diğerleriyle bir araya gelerek yalnız olmadıklarını fark ederler. Bu, paylaşım, empati ve karşılıklı motivasyon ortamı yaratır. Ancak, gruptaki diğer kişilerin varlığı, bazı bireylerde rahatsızlık yaratabilir ve bu durum terapinin etkinliğini etkileyebilir.

Hangi terapinin daha uygun olduğu bireyin ihtiyaçlarına ve tercihine göre değişiklik gösterir. Her iki terapinin de etkili olduğu kanıtlanmıştır, depresyonla başa çıkmada kişisel tercihlerin önemi büyüktür. Bu nedenle, bireylerin terapi seçimi yaparken profesyonel rehberlik alması önerilir. Sonuç olarak, hem bireysel hem de grup terapileri, depresyon tedavisinde değerli stratejiler sunar ve kişilerin ruh sağlıklarını iyileştirmeleri için etkili birer araç olabilir.

6. Depresyon Tedavisinde Bütüncül Yaklaşımlar: TMS ve EKT'nin Rolü

Günümüzde, Depresyon tedavisinde geleneksel yöntemlerin yanı sıra, bütüncül yaklaşımlar da giderek önem kazanmaktadır. Bunun başlıca örneklerinden olan Transkraniyal Manyetik Uyarım (TMS) ve Elektrokonvülsif Terapi (EKT), dirençli Depresyon vakalarında umut veren sonuçlar sağlamaktadır.

TMS, özellikle ilaç tedavilerine yanıt vermeyen hastalarda, beynin belirli bölgelerine odaklanmış manyetik alanlar uygulayarak nörolojik aktiviteleri değiştirmektedir. Bu yöntem, sadece depresif semptomların azalmasına değil, aynı zamanda hastaların genel yaşam kalitesinin iyileştirilmesine de katkıda bulunabilir. Ancak, her Depresyon vakası için bir çözüm sunmayabileceği gerçeği göz ardı edilmemelidir. Her ne kadar genellikle iyi tolere edilse de, TMS'nin yan etkilerinin ve başarısının, kişiden kişiye değiştiği unutulmamalıdır.

EKT ise daha köklü bir yöntem olup, genellikle şiddetli Depresyon semptomlarına sahip veya acil müdahale gerektiren hastalara uygulanmaktadır. EKT'nin bellek üzerindeki geçici etkileri nedeniyle, kimi zaman plasebo etkisinden öteye geçip geçmediği konusunda tartışmalar bulunmaktadır.

"İleri Depresyon tedavisinde, hem TMS hem de EKT'nin uygun vakalarda kullanımı, kişiye özgü tedavi planlarının önemini göstermektedir."

Bu nedenle, bütüncül yaklaşımlar, hastaların bireysel ihtiyaçlarını karşılamak adına giderek daha yaygın bir şekilde tercih edilmektedir. Ancak, her iki yöntemin de uzman rehberliği altında ve dikkatle değerlendirilmesi, en iyi tedavi sonuçlarının alınmasında önemli bir rol oynamaktadır.

7. Emdr Terapi Tekniği: Travma ve Depresyon İlişkisi

EMDR terapi tekniği, özellikle travmatik anıların işlenmesi amacıyla geliştirilen bir yöntemdir. Bu alanda yapılan araştırmalar, teknik sayesinde travma deneyimlerinin yeniden değerlendirilerek beynin daha sağlıklı bir yapıda örgütlenmesine olanak sağladığını göstermektedir. Ancak, bu sürecin etkili olabilmesi için terapistin deneyimi önemli bir faktördür. Özellikle depresyon belirtileri gösteren bireylerde EMDR, geçmişte ikincil travmaların hafifletilmesiyle depresyonun semptomlarını hafifletebilmektedir.

Travma ve depresyon arasındaki ilişki, bireyin geçmişte yaşadığı olumsuz deneyimlerin mevcut duygusal durumunu nasıl etkileyebileceği üzerine odaklanır. EMDR terapisi, kişinin travma anılarından kaynaklanan duygusal rahatsızlıkları yeniden işleyerek, bu anıların duygusal etkisinin azaltılmasını hedefler. Ayrıca, duygusal regülasyon becerileri geliştirerek, terapi sürecine olumlu bir katkı sağlar.

EMDR Terapi Süreci Nasıl İşler?

  1. Güvenli Alan: Danışanlar önce kendilerini rahat hissettikleri bir ortamda terapi sürecine hazırlanırlar.
  2. Anı İşleme: Travmatik anılar üzerine odaklanılarak olumsuz duyguların azaltılması hedeflenir.
  3. Uygulama: Terapist, göz hareketleri veya diğer uyaranlar aracılığıyla anıların işlenmesine rehberlik eder.

Bu süreç, travmatik deneyimlerden kaynaklanan olumsuz duyguları hafifleterek, daha dengeli bir psikolojik durumun sağlanmasına yardımcı olabilir.

8. İnsan Odaklı Terapi Yöntemleri ve Depresyon Tedavisi

İnsan odaklı terapi yöntemleri, bireylerin iç dünyalarını keşfetmelerine olanak tanırken, Depresyon gibi ruhsal sorunların da tedavisinde etkin rol oynayabilir. Bu yaklaşımlar, danışanın kendi deneyimlerini anlamlandırmasına ve duygusal açıdan desteklenmesine odaklanır. Özellikle Carl Rogers tarafından geliştirilen danışan merkezli terapi modeli, bireylerin kendilerini daha iyi anlamalarını sağlayarak, Depresyon sürecinde olumlu katkılar sunabilir. Rogers, her bireyin içsel güçleri olduğuna inanır ve bu güçlerin keşfedilmesine yardımcı olmayı amaçlar.

İnsan odaklı terapi yöntemleri, genellikle değerlendirmeyle değil, empatinin korunmasıyla gerçekleştirilir. Terapist, danışanı tamamen anlama yolunda kararlıdır. Bunun yanı sıra, bireyin büyüme potansiyeline olan inançları pekiştirilir ve kendilerini daha olumlu bir açıda değerlendirmelerine yardımcı olunur. Bu süreçte, kişisel hikayeleri önem kazanır ve danışanın kendi çözüm yollarını bulması teşvik edilir.

Sonuç olarak, insan odaklı terapi yöntemleri, bireyin kendi içsel kaynaklarına ulaşmasını teşvik eder ve Depresyon tedavisinde de bu kaynaklardan yararlanılarak etkili sonuçlar elde edilebilir. Anahtar, danışanın duygusal bütünlüğünü sağlamaktır.

9. İlişki Odaklı Terapi: Depresyonun Sosyal Boyutları

İlişki Odaklı Terapi, duygusal durumların sosyal çevreyle etkileşimi üzerindeki güçlü etkisini araştırır. Bu yaklaşım, depresyon yaşayan bireylerin sosyal ilişkilerindeki dengesizliklerin ve iletişim sorunlarının üzerinde durur. Depresyon, genellikle bir kişinin kendisini sevdiklerinden izole hissetmesine neden olabilir. Dolayısıyla, bu durum kişinin sosyal bağlarını zayıflatır ve iletişim kopukluklarına yol açar. Bu noktada, İlişki Odaklı Terapi, bireylerin sosyal becerilerini geliştirerek, olumsuz iletişim kalıplarını değiştirmeyi ve pozitif etkileşimler kurmayı hedefler.

Özellikle, terapistler, danışanlarının kendilerini ve duygularını daha etkili bir şekilde ifade etmelerine yardımcı olur. Bu, depresyon tedavisinde önemli bir adım olabilir çünkü birey, duygusal ifade ve destek arayışı yoluyla sosyal çevresiyle daha anlamlı bağlar kurar. Anlaşılan o ki, sosyal bağlar yalnızca ruhsal sağlığın korunmasında değil, aynı zamanda iyileştirilmesinde de önemli bir role sahiptir. Ancak, her bireyin terapi sürecine yanıtı farklı olabilir, bu nedenle kişiselleştirilmiş yaklaşımlar önemlidir. İlişki Odaklı Terapi, bireyin içsel dünyası ile dış dünyası arasında sağlam köprüler kurması için ideal bir yöntem sunar.

10. Müzik ve Sanat Terapilerinin Depresyon Üzerindeki Pozitif Etkileri

Müzik ve sanat terapileri, son yıllarda depresyon tedavisinde yenilikçi ve etkili yaklaşımlar olarak öne çıkmaktadır. Bu terapiler, bireylerin duygusal ifadelerini daha rahat bir şekilde dile getirmelerine olanak tanıyarak kendilerini anlamalarını sağlarlar. Bu süreçte, depresyon ile mücadele eden bireyler, hissettikleri duygusal yükü hafifletme şansını yakalar.

Özellikle müzik terapisi, hem bire bir hem de grup seansları şeklinde uygulanabilir. Melodi ve ritim, duygu durumlarını düzenlemeye katkı sağlayabilir. Ancak sanat terapisi, kişinin içsel dünyasını dışavurması için geniş bir alan açar. Resimler, heykeller veya diğer sanat formları, kişinin iç çatışmalarını ve duygusal engellerini keşfetmesine yardımcı olabilir.

Terapinin Türü Etkisi
Müzik Terapisi Duygu durumunu düzenler
Sanat Terapisi Kendini ifade etme fırsatı sağlar

Bu tür terapilerin etkili olabilmesi için düzenli ve bilinçli bir yaklaşım gereklidir. Ancak yeterli bilgi ve uygulama ile, bireylerin ruhsal sağlıklarında olumlu değişimler gözlemlenebilir. Sonuç olarak, depresyon üzerinde gözlemlenen bu pozitif etkiler, terapilerin değerini anlamamıza yardımcı olur.

11. Diyalektik Davranış Terapisi: Depresyon ve Duygusal Regülasyon

Diyalektik Davranış Terapisi (DBT), özellikle duygusal düzensizliklerle başa çıkmada etkili olan bir yöntem olarak öne çıkar. Bu terapinin temel hedefi, kişilerin duygusal tepkilerini kontrol edebilme yetilerini geliştirmektir. Depresyon gibi durumlarda, duygu düzenleme becerilerinin artırılması büyük önem taşır. Ancak, bu becerilerin geliştirilmesi her birey için farklılık gösterebilir; bazıları için uzun ve zorlu bir süreç olabilir.

DBT, özellikle nefes egzersizleri ve farkındalık tekniklerini vurgular. Duygusal regülasyonun geliştirilmesi, bireylerin daha dengeli bir hayat sürebilmelerine olanak tanır.

“Düşünceleri değiştirmek, duyguları kontrol etmekten daha kolay olabilir, ancak her ikisi de uyumlu şekilde gelişmelidir.”

Bu ifadeyle terapinin, hem bilişsel hem de duygusal boyutta bir bütünlük sağlama gayretinde olduğu görülmektedir.

DBT'nin Depresyon tedavisindeki rolü yadsınamaz. Bununla birlikte, bu tür terapötik yaklaşımların kişisel ihtiyaçlara göre uyarlanması çok önemlidir. Dolayısıyla, terapi süreci esnasında psikolog ve danışan arasındaki etkileşim büyük bir öneme sahiptir. Sonuç olarak, diyalektik davranış terapisi, duygusal zorluklara en iyi şekilde yanıt veren yöntemlerden biri olabilir.

12. Çevrim İçi Terapi Platformlarının Depresyon Tedavisindeki Etkinliği

Son yıllarda, çevrim içi terapi platformları, depresyon tedavisinde önemli bir alternatif haline gelmiştir. Geleneksel terapi yöntemlerine kıyasla, zaman ve mekân esnekliği sunan bu platformlar, özellikle zorlu yaşam koşulları içinde erişim sorunları yaşayanlar için cazip bir seçenek oluşturmaktadır. Ancak, çevrim içi terapi herkes için uygun olmayabilir. Buna rağmen, teknolojik altyapı ve bireysel etkileşimlerin doğru kombinasyonu, kullanıcıların memnuniyet düzeyini artırabilir.

Özellikle, depresyon belirtileri gösteren bireyler, çevrim içi platformların sağladığı gizlilik ve anonimlik sayesinde daha rahat hissedebilmektedir. Yüz yüze terapilerle benzer sonuçlar elde edilebilmesi için terapistin yetkinliği, kullanılan platformun güvenilirliği ve işlevselliği kritik öneme sahiptir. Ayrıca, terapist ve danışan arasındaki iletişimin kalitesi, tedavi sürecinin başarısını doğrudan etkileyebilir.

Çevrim içi terapinin etkinliği, bireysel farklılıklara göre değişkenlik gösterebilir. Ancak, doğru uygulandığında bu yöntem, destek almak isteyen birçok kişi için hayat değiştiren sonuçlar doğurabilir. Dolayısıyla, çevrim içi terapi platformlarının depresyon tedavisinde hangi koşullarda daha etkili olabileceği üzerine daha fazla araştırma yapılması gerektiği vurgulanmalıdır.

13. Davranış Aktivasyon Terapisinin Depresyon Üzerindeki Etkileri

Depresyon, günümüz dünyasında sıkça karşılaşılan bir ruh sağlığı problemi olup, çeşitli tedavi yaklaşımlarını deneme ihtiyacını doğurur. Son yıllarda, Davranış Aktivasyon Terapisi (DAT) özellikle öne çıkmaktadır. Bu terapinin temel amacı, bireylerin günlük yaşamlarında daha aktif olmalarını teşvik ederek, bir tür pozitif geri bildirim döngüsü yaratmaktır. Çünkü, kişinin hissettiği motivasyon eksikliği, aktivitelerini kısıtlayan bir unsur olabilir.

DAT, kişinin olumlu deneyimlerini artıracak aktiviteleri belirlemeyi ve bu aktiviteleri düzenli olarak yapmayı içerir. Dolayısıyla, depresyon belirtilerinin hafifletilmesinde etkili olabilir. Aktivitelerin seçimi, bireylerin zevk aldığı ya da ilgisini çeken alanlara göre belirlendiğinde, daha güçlü bir etki yaratması muhtemeldir.

Terapinin Temel Bileşenleri

  1. Hedef belirleme: Kişinin günlük yaşamında hangi alanlarda daha aktif olması gerektiğine odaklanılır.
  2. Aktif katılım: Belirlenen aktivitelerin düzenli olarak yapılması sağlanır.
  3. Geri bildirim: İlerlemeler düzenli olarak değerlendirilir.

Bununla birlikte, bu terapi her hasta için uygun olmayabilir; bazı bireyler farklı tedavi yöntemlerinden daha fazla fayda görebilir. Yine de, DAT'ın pozitif etkileri birçok akademik çalışmada vurgulanmaktadır, bu da onu dikkate değer bir seçenek haline getirir.

Sonuç

Sonuç olarak, depresyon ile mücadelede psikolojik terapi yöntemlerinin çeşitli seçenekler sunduğunu unutmamalıyız. Her birey için farklı bir terapi türü daha etkili olabilir, bu nedenle uzmanlara danışmak büyük önem taşır. Yalnızca bilişsel davranışçı terapi değil, aynı zamanda duygu odaklı terapi ya da farkındalık temelli yaklaşımlar da umut verici sonuçlar doğurabilir. Depresyonun karmaşıklığı göz önüne alındığında, bireyin ihtiyaçlarına uygun, kişiselleştirilmiş bir tedavi planı oluşturmak gereklidir. Unutmamak gerekir ki, bu sürecin bir parçası olan sevgi ve destek, iyileşme yolculuğunu daha da güçlendirebilir.

Sıkça Sorulan Sorular

Depresyon nedir?

Depresyon, kişinin günlük yaşamını olumsuz etkileyen, duygusal ve fiziksel belirtilerle karakterize edilen bir ruh sağlığı bozukluğudur.

Depresyon belirtileri nelerdir?

Sürekli üzüntü, ilgi kaybı, enerji düşüklüğü, uyku bozuklukları, iştah değişiklikleri ve odaklanma zorluğu depresyon belirtilerindendir.

Depresyonun nedenleri nelerdir?

Genetik faktörler, beyin kimyası, travmatik olaylar ve çevresel etkenler depresyonun nedenleri arasında yer alabilir.

Depresyon tedavi edilebilir mi?

Evet, depresyon genellikle terapiler, ilaç tedavisi veya her ikisinin kombinasyonu ile tedavi edilebilir.

Kimler depresyon riski altındadır?

Ailede depresyon öyküsü olanlar, stresli yaşam olayları yaşayanlar ve belirli kişilik yapısına sahip bireyler depresyon riski altındadır.

Depresyon ile nasıl başa çıkabilirim?

Profesyonel yardım almak, sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri yapmak ve destek gruplarına katılmak depresyonla başa çıkmada yardımcı olabilir.

Depresyon çocuklarda görülebilir mi?

Evet, depresyon çocuklarda da görülebilir ve çocuklarda farklı belirtiler gösterebilir.

Depresyonu önlemek mümkün müdür?

Tam olarak önlenemese de, stres yönetimi ve destekleyici sosyal ilişkilerin sürdürülmesi riski azaltabilir.

Depresyon tedavisinde hangi terapiler kullanılır?

Bilişsel davranışçı terapi, psikodinamik terapi ve kişilerarası terapi gibi çeşitli terapiler depresyon tedavisinde kullanılabilir.

Depresyon ve üzüntü arasındaki fark nedir?

Üzüntü geçici bir duygusal tepkidir, depresyon ise kalıcı ve günlük işleyişi etkileyen bir durumdur.

Makalemizi Beğendiniz Mi ?
( 9 ) Kişi İçeriği Beğendi !

İçeriği Beğenmek İçin TIKLAYINIZ

Yorumlar ( 0 )


HEY !


Bu konuya henüz yorum eklenmemiştir. Sizler ilk yorumu atarak, yazarımıza katkıda bulunabilirsiniz.


Yeni Yorum Ekle